3 Haziran 2017 Cumartesi

Hikaye: Mavi Umut


Hikaye: Mavi Umut


Şarkısı


 



Mavi Umut : Son yağmurların da kendilerini kaybedip umursamazca yol aldıkları bir gün gözlerimi dünyaya açtım. O gün kendime benden önceki büyüklerimin yaptığı hataları yapmayacağıma söz verdim. Her an umutlu olacaktım ve insanları mutlu edecektim. Yanı başımda tarçın ve sahlep kokularının birbiriyle oynadığı an mutluluktan uçtuğum anlar oluyordu. Fakat bu anların o kadar da uzun sürmeyeceğini biliyordum. Bize ayrılan büyük bir bahçede bir sürü arkadaş edinmiştim. Taşınacağım yerde onları da özleyecektim. Belki de yeni arkadaşlar edinecektim, kim bilirdi ki…


kim ?


Hatırladığım kadarıyla Bay ve Bayan Snow’u gördüğüm gün üşüdüğüm ve yağmuru hissettiğim son gündü. Kapıdan içeri girip, mağazanın çanı çaldığı an içimden bir ses beni seçeceklerini söylüyordu. Bayan Snow arkadaşlarımla ilgilenip kocasına heyecanla bir şeyler anlatırken Mavi Umut, Bay Snow’un bütün dikkatini dağıtmıştım. Karısının söylediklerini duymuyor gibiydi. Yanıma iyice sokulup, kokumu ciğerlerine doldurdu. Sanki düşünceli bir hali vardı.Beni gözleriyle tepeden tırnağa süzerken aklının daha uzaklarda olduğunu gözlerinden anlıyordum. Sonra ani bir hareketle bulutlar kadar hafif, denizin açık mavisi tonundaki yapraklarımdan birisine dokundu. Çok geçmeden elini çekti. Sanki beni incitmek istemiyor gibiydi. Bayan Snow’a “Bunu alıyoruz.” dediğinde kadın benden daha güzel ve çekici arkadaşlarımı gösterip neden diğerlerine bakmadan beni seçtiğini sorunca “Gerek yok hayatım, inan bana, bu çiçek hayatımızı değiştirecek!” dedi. Bu iddialı kelimeler karşısında sevecen Bayan Snow en güzel gülümsemelerinden birini verip yanıma kadar geldi.


Yoksa !

Beni Bay Snow’dan daha dikkatli inceledi. Yapraklarımın rengi herhangi bir çiçek kadar normal olsada, daha şekilsizdi ve birbirinden ayrı olan dağınık saplara tutunan yapraklar pekte ümit verici gözükmüyordu. Kendime verdiğim sözü bu yüzden hiç unutmadım. Bir yanım çaresizlikle kıvranırken ben diğer tarafa dönüp verdiğim sözü tutmak için elimden geleni yapıyordum. Bayan Snow daha yakından incelemek için yüzünü bana yaklaştırırken dudaklarıma verebildiğim en güzel gülümsemeyi kondurup, olabildiğince hoş kokular yaymaya çalıştım. Bir süre duraksadıktan sonra “Tamam alıyoruz.” dediğinde mutluluktan havaya uçuyordum. Köklerim soğuğu tamamen unutmuş gibiydi. Son kez mağazanın kapısındaki çan sesini duyduktan sonra yağmuru önce yapraklarımda sonra içimde hissettim. Bay Snow şemsiyesiyle beni korumaya çalışırken yüzündeki kendinden emin adam ifadesinin altında neler yatıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Yeni evimize gidene kadar Bay ve Bayan Snow zamanlarını el ele yürürken birbirlerine sevgi sözcüklerini sihirliymiş gibi fısıldayarak geçirdiler. Bense nelerle karşılaşacağımı merak edecek kadar yoğundum.

***


 




Bay ve Bayan Snow kültürlü bir çiftti. Onaltı yaşındaki oğulları Jonathan onlar gibi olmak için çalışıyordu. Dersleri orta derecedeydi fakat yaşıtlarına göre daha çok kitap okuyordu. Bay Snow’un griye çalmaya başlayan sarı saçlarını ve birbirine eşit uzaklıktaki aynısı yeşil koyu gözlerini babasından almıştı.Mavi Umut Geriye kalan bütün her şey Bayan Snow’u anımsatıyordu. Düzgün ve köprülerin kirişi gibi olan harika derecedeki burnu, konuşmasındaki incelik ve nezaketin yanındaki samimiyet belirtisi. Bayan Snow’u tanımayan birisi saçlarıyla aynı renkteki kahverengi gözlerine kapılıp dediği her kelimeye inanabilirdi. Bayan Snow bir şeyi beğenmese bile söylediği bir kaç kelime ve gülümsemesi sizi hoşuna gittiğine ikna edebilirdi.


Jonathan


Beni aldığı gün gibi.Jonathan’ın on yaşındaki kız kardeşi Emily daha çok babasına benziyordu. Dersleri çok iyi olmasına karşın pekte konuşkan biri değildi. Bakışları babası gibi her zaman düşünceli ve derindi. Yeşil gözleri ve sarı saçlarıyla çok cana yakındı. Canı sıkıldığı zaman yanıma gelir, yapraklarımı okşayıp benimle konuşurdu. İçini bana dökerdi. Konuşması bittiğinde ise yüzüne annesinden aldığı gülümsemeyi yerleştirip bir öpücük verirdi çarpık yapraklarıma. En mutlu olduğum zamanlardan biriydi bu anlar. Ve Bay Snow aile reisi olmanın sorumluluğunu her zaman omuzlarında hissederdi. Yanıma gelip sessizce otururdu uzun bir süre, düşünürdü genelde ve yapraklarımı ilk gün olduğu gibi olağanüstü bir zariflikle okşardı. Gözleri herkesi içine çekerken o bir türlü düşüncelerini dışa vurmazdı. Benimle Emily gibi konuşmasını çok isterdim. Eğer Emily ona daha çok benziyorsa bir gün oda konuşurdu. Bay Snow’a elimden geldiğince güzel renklerimi gösterirdim. Oda düşünceli yüzüne bir gülümseme alıp yanımdan ayrılırdı.

Beni bir parçası olduğum aileye katıldığım gün evin en sakin köşesine, salona koydular. Gündüzleri ve güneş batımında yüzüme gelen ışık parçaları benim için büyük bir zevk oluyordu. Snow ailesi salonu düzenli olarak toplandıkları zamanlarda veya misafir olduğu zaman kullanırlardı. Oda büyük bir hevesle Bayan Snow tarafından döşenmiş gibi görünüyordu. Sade fakat özenle çizilen desenlerle süslenen sarı döşemeler, beyaz renkli duvarla samimi bir dostluk kurarken; boydan boya uzanan kütüphane ve içindeki renkleri solan veya yeni alındığı gururlu kapaklarından okunan kitaplar ailenin çeşitliliğini ve kültürünü fazlasıyla yansıtıyordu. Ortadaki masanın üstünde duran ve kurumuş kan rengindeki solan gül yaprakları beni fazlasıyla etkilerdi.


Mavi Umut – Mavi Umut


Yazın sonuna doğru topraklar susuzluktan dillerini çıkarırken gül yapraklarını düşünüyordum. Birden midemde bir ağrı hissettim, saksıma baktığımda çarpık yapraklarımdan birisi düşmüştü. Çok üzülmedim, çünkü yaz boyunca hastalandığı zaman ona moral verdiğim Emily benim üzgün olduğumu düşünürse yine hastalanırdı. Bir sürü yaprağım vardı hem, sözümü tutmaya kararlıydım. O gün eve erken gelen Bayan Snow beni gördü ve dökülen mavi renkli yaprağımı eline aldı. Güneş batarken ikimizinde yüzünede ışık vuruyordu ve Bayan Snow dökülen yaprağımı okşarken gözünden dökülen yaşlar, ışıkla dans edip yedi renkli bir cümbüş oluşturuyordu. Bayan Snow eriyor gibiydi ve kalbimi okşadığını hissediyordum. Sanırım o gün aramızda bir bağ oluştuğunu hissediyordum. Kimse görmeden cümbüşe bir son verdi ve bu sefer beni gerçekten sevdiğine inandırdığı sahici bir gülümsemeyle baş başa bıraktı.

İlk yaprağımın dökülmesinden iki hafta sonra Bay Snow yanıma geldi.


Bay Snow


Yüzünde her zaman duran düşünceli hali yerine bu sefer üzüntü vardı. Çok korktuğum bir şeyi yapıp daha önce onda hiç görmediğim bir paket çıkardı ve içinden bir çubuk çıkardı. Çok dalgın gibiydi. Ateş ve kırmızı birbirlerine sımsıkı sarılırken, dumanlar odada süzüldüğü gibi benimlede dans etmeye başladılar. Bay Snow başarılı bir iş adamıydı ve şirketten eleman çıkarmak zorunda olduğunu anlattı bana. Onlar ve aileleriyle daha geçen hafta piknik yaptıklarından bahsediyordu. O gün ilk defa benimle konuşuyordu. Böyle olmasını ve üzülmesini hiç istemezdim.


Duman beni boğarken Bay Snow’un benden daha çok acı içinde olduğunu düşündüğümden ona kızamadım. Fakat Bayan Snow geldiğinde dumandan, neden böyle bir şey yaptığını sorunca Bay Snow dalgın olduğunu belirten bir sessizlikle içine kapandı. Bayan Snow eşinin elindeki yanan çubuğu alıp söndürdü ve etrafımdaki dumanları uzaklaştıracak şekilde bütün nefesini tüketti. Yüzünden onun da stresli bir gün geçirdiğini gösteren bakışlar vardı. Sonra Bay ve Bayan Snow’un tartıştıklarını gördüm. Birbirlerine bağırıyorlardı ve sudan sebeplerle günlerinin ve belki de derinde kalan acılarını döküyorlardı.


Tartıştma

Tartışma sonunda ikisi de odanın farklı köşelerine oturuyorlardı. Bay ve Bayan Snow birbirlerini ve ailelerini seven bir çiftti. Gözyaşları içinde birbirlerine sarılıp, özürler dilerken bir yaprağım daha gözyaşları içinde toprağa düştü. Bay Snow bana anlattıklarını eşine anlattı ve içimden bir ses bir daha böyle bir kavgaya şahit olmayacağımı söylüyordu. İkiside artık gülüyordu ve samimi aşkları benim içime işlediği kadar onlarında kalbine işliyordu. Bu aileyi gerçekten sevmiştim. Ayrılmak zor olacaktı.

Günler hızla geçerken her an daha fazla bağlanıyordum Snow Ailesine. Onlarda beni seviyordu ve bunu bakışlarından, benimle geçen yalnız konuşmalarından anlayabilirdiniz. Her hücrem bu aileye karşı ayrı bir duygu beslerken gözlerimi açtığım zaman verdiğim sözü yerine getirmenin mutluluğu ayrılık zamanının gelmesini engellemiyordu. Mavi yapraklarım dökülüyordu. Bir gün Bay Snow ve Jonathan yanıma bir tüp ve ne olduğunu anlamadığım bir şey ile geldiler. O garip şeyle benden bir parça kopardıklarını ve Bay Snow’un sanki anlamadığım bir dilde oğluna anlattığını gördüm. Ben yavaşça ölürken sevecen bir hali vardı adeta. Yoksa benden sıkılmışlar mıydı?


Emily

Yapraklarım döküldükçe Emily daha az yanıma gelmeye başladı. Geldiği zamanlarda ise durgundu, kendimi “Babasına çekmiş inatçı keçi.” diyerek teselli ediyordum. Jonathan ise daha sık gelmeye başlamıştı. Kalp kırıklıklarından, sevdiği kızdan bahsediyordu. Bazen okuduğu kitaplardan mı yoksa kendi hayatından mı bahsediyor diye düşündüğümde oluyordu. Ben geldiğimden beri Snow ailesinin birbirine daha çok bağlandığını gördüm ve hayatları olağanüstü derecede normalin üstünde güzel gidiyordu. Yani arada sıkıntılar oluyordu ama yinede ailece üstesinden geliyorduk. Bir gün Bayan Snow yanıma geldi ve ağlayarak Emily’nin hastalandığından bahsetti. Bana güçlü durmamı ve hastanedeki odasına götüreceğini söyledi.


Hastane odası hastalıklı derecede düzenli duruyordu ve bu bile sizi hasta etmeye yeterdi. İğneler, serumlar, somurtkan hemşireleri gördükçe yanı başımdaki Emily için renklerimi daha canlı tutmaya çalışıyordum ve en güzel kokularımı yaymak için elimden geleni yapıyordum. Kaldığım her gün bir yaprağım dökülüyordu. Son yaprağımın kaldığı gün gücümün iyice tükendiğini ve Emily’nin beni görmeden gideceğimi düşündüm. Üzüntü ve kırıklarla dolu iken Emily gözlerini açtı ve elini bana doğru uzattı. Son yaprağım dökülmeden önce üzgün olduğunu düşündüm. O gözlerini açarken ben kapatıyordum ama yinede yapabileceğim en iyi şekilde ona gülümsedim. Sanırım yaptığım en son şey buydu. Kızının üzüntüsünü gören Bay Snow’un son yaprağımda sapımdan ayrılırken “Üzülme canım, yeniden göreceksin arkadaşını” dediğini duydum. Hastane camını yağmur taneleri öpüyordu.Mavi Umut böyleydi.


*İlk ciddi hikaye yazma girişimim buydu sevgili okur, bu yüzden lütfen yorumlarını ihmal etme. Yazım ve anlam hataları için üzgünüm, final sonrasında(Şubat başı gibi) düzelteceğim inşallah.

**Hikayenin sonunu anlamayanlar için küçük bir yorum; çiçekli bitkilerde çoğalma kısmını biyoloji derslerinden aklınıza getirmeye çalışın.

**Kendisi muhtemelen unutmuş olsa da, iki buçuk, (üç yıl) önce, fotoğrafını kullanmama izin veren Yetkin Yağcı’ya ve müziğimi seçen eksik parçaya teşekkürler.


 



Hikaye: Mavi Umut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder